Değirmenden gelenden pağaç umarlar.
Değirmene gelen nöbetiyle.
Değme sarhoşa, yıkılana kadar gitsin.
Deli, dağı dolandığı değil, sahibini de dolandırır.
Deli evden olmadıkça doyulmaz.
Deli ile gitme yola, başına getirir belâ.
Delikli taş yerde kalmaz.
Delilik gider, yeli gitmez.
Delinin başı ucunda yatmaktan, akıllının ayağı ucunda yatmak hayırlıdır.
Delinin değirmenini yel dönderir.
Delinin uyuklaması da deli, sayıklaması da.
Deliye geçit yoklatırlar.
Demirci deli gerek, nacar akıllı.
Demircinin canı demirden berk gerek.
Densiz deve kuyruğu (taşağı) «deh» demeden sallanır.
Densizin devesi çansız öter.
Dereyi, tepeyi sel bilir; iyiyi kötüyü él bilir.
Dert de el ele yapışır gelir; keyif de. (veya: Dert de gelirse elele yapışır; keyif de gelirse.)
Dert gezmiş, derman beraber gezmiş.
Dert gitmez, değişir.
Dert (hastalık) kantarla girer (gelir); mıskalla çıkar (gider).
Dert söyletir, aşk yırlatır. (yahut: «Dert inletir, aşk söyletir! «Aşk yırlatır; dert söyletir.»)
Deve bir pula, pul olmazsa neynemeli?
Deve, deve yerine çökmez mi?
Deve kulağından aksamaz.
Devenin derisi eşeğe tay olur.
Deve sahibi şan sahibi; koyun sahibi mal sahibi; yeler onmaz bağ sahibi.
Deveyi yük değil zelber yıkar.
Deveye burç lâzım olursa boynunu uzatır. (yahut: Deveye burç lâzımsa boynunu uzatsın).
Deve suyu bağıra bağıra geçer.